Tutkunun Parmak İzleri
Anasıyla gizemli bir susukunluk içinde "buz çiçekleri" gibi tentene kırıntılarını ürkerek incelerken, ancak tutkulu karıncalar, minik böcekler işleyebilir bunları diye düşünür Malte ... Oysa bunları dokuyan -ne yedi kat göklerdeki melekler, ne de cinlerdir- kadınlardır. Bu nakışları , bu kilimleri , bu tenteneleri ...
Sanat tarihinde tek bir ilkel yoktur ki, insan tutkularının parmak izlerini taşımasın. İlkel insanın tutkuyla dilediği , tutkuyla kaçındığı ne varsa, en ilkel büyü maskları çırılçıplak yüklenmiştir bunları. Sanat aracılığıyla - sesle , türküyle, yontu ya da resimle - insan toplulukları arasında süregelen iletişim en üst düzeydeki tutku bağlarıyla düğümlenmiştir. Sanat bilinçli bir uslamlamanın ötesinde bir tutku işidir ayrıca buna göre. Bir sanat yapıtında en önce göze çarpan, onun tutkulu bir çabanın ürünü -veya sonucu -
olduğudur hep. Ancak,tutkuları sosyal gereksinimlerin belirlediğini gözden uzak tutmamak gerekir.
Çevresinden, esinlerine - ya da esinlendiği - bir konu seçer ve buna tutkularını yükler sanatçı.Yoksul dörtduvarı arasında ,bir hasır iskemleyi , yıpranmış ayakkabısını kendisine konu yapmaya zorunlu kaldığında Van Gogh , onlara da tıpkı ekicilere madencilere selvi ağaçlarının kıvrımlarına boşandığı tutkularıyla can verir. Ve benim kuzenim Sibel Akdağ'da bu yazıya bir resimle imgeleriyle bir can verir ve sanatın mendel yasaları gibi içiçe işleyen örgüsü kendini ancak böyle var eder tutku düzeyinde.
Ya bir de kavramlar düzeyinde?
Ekonomik zaruretlerin oluşturduğu kimi sosyal yapıtlarda bile Rembrandt ve J. Van Eyck gibi san'atçılar adım adım dış görünümleri aşarak , tutkularına birer basamak seçtikleri kimi ayrıntılarda, bir fotoğrafın hiçbir zaman erişemeyeceği gerçekçi boyutlara ulaşırlar.
Ya bir de hayaller düzeyinde?
Resim sanatının önde gelen devrimcilerinden Delacroix, düşgücünün, tutkularının peşinde yola düşmüş , hiçbir sınır , kural engel tanımamış , tasa bile etmemiştir. Delacrox'in yapıtlarında bir arama yaparsanız , sanatçının resiminde biçimden çığırtkan renklerin patlamış bir volkan gibi birbirleriyle düzensiz karşılaşma içinde olduğunu göreceksiniz.
Çağının gereği kutsal konulara (Maniyerizm) yönelen Mikelanj , esasında hiç te dinsel kaygılar taşımaz yapıtarında. (*) Yine salt tutkularının buyruğuyla kabartır kaslarını kutsal kişi ve kavramların. İnsanın yaratılışı adlı betimlemesinde , bükülmüş çelik yay gibi bekleşir serginlikler. Tanrısal üfürükle canlandırılmayı dışarıdan bekleyemez insan dmeek ister Mikelanj. Çünkü kendisi önceden uzatmıştır parmağını var olmak için...Tutkuyla uzatmıştır ve işte sanatı yaratan eller bu tanrıya başkaldıran aynı tutkulu ellerdir. İşte Mikelanj' ın maniyersit felesefsi budur.
İşte resimde tutkunun parmak izleri budur... (Devam edecek)
(*) Maniyerizmin Sanat Felsefesi , s. 76
Ressam Sibel Akdağ' a katkısından ötürü teşekkürler....
Haner / Haziran 2008
Yer :
http://www.vartositesi.com/ / Sanat Köşesi
Kategori : Sanat
Tür : Deneme
Kaynak : Gravür Sanatı-Haydar Çelik/Engin Yayıncılık , Maniyerizmin Sanat Felsefesi/Engin Yayıncılık , Sanat Tarihi Lise Ders Kitabı - Kaya Zengin , İş Bankası Sanat Dergileri
Ressam : Sibel Akdağ