vartositesinin 2008-2011 dönemi kayıtları burada. Ancak 2011-2012 ve daha sonrasının güncel kayıtları için lütfen www.vartotv.com adresine gidiniz

vartositesi yenilendi

vartositesi yenilendi
Gitmek için tıklayın !

'Komünist yaşamı' anlatan çizgi film: 'Şirinler' 50 yaşında


'Komünist yaşamı' anlatan çizgi film: 'Şirinler' 50 yaşında


[Sesonline] Kötü kalpli büyücü Gargamel'in elinden kurtulmak için çabalayan çizgi dünyanın küçük mavi yaratıkları Şirinler, 50 yaşına girdi. İlk bölümü 1958 yılında yayınlanmaya başlayan "Şirinler" için tüm dünyada ilginç bir iddia tartışılıyor. O çok sevdiğimiz Şirinler, Komünizm’i mi anlatıyor?


ŞİRİNLERE İLGİ YOĞUN

Belçika'da 1958 yılında çizgi roman olarak doğan Şirinler, yeni bölümleri yapılmasa da hala tüm dünyada popülerliklerini koruyor.

Uykucu, Sakar, Bilgin, Obur, Şakacı, Öfkeli… Her biri farklı özelliklere sahip 101 şirin, "Şirin Baba" önderliğinde ormandaki yaşamlarına 50 yıldır devam ediyor.

İlk olarak Belçikalı karikatürist Peyo tarafından 1958'de çizgi roman olarak hayata başlayan Şirinler, kötü kalpli büyücü Gargamel'in bütün çabalarına rağmen halen hayatta...

1256 BÖLÜM ÇEKİLMİŞ

1981'de çizgi film olarak televizyon dünyasına taşınan, 8 yılda 256 bölüm çekilen Şirinler'in, 80'lerde doğmuş kuşak arasında sıkı bir hayran kitlesi bulunuyor. Eski bölümleri halen gösterilmeye devam eden Şirinler'in 50'nci yılı şerefine Warner Bros, bütün bölümleri içeren bir DVD seti yayınlamayı planlıyor.

Paramount Pictures ise 2008 yazında vizyona sokmak üzere animasyon Şirinler üçlemesi yapıyor.

Ormanda komün hayatı yaşayan ve Şirin Baba tarafından yönetilen Şirinler'in komünizmi çağrıştıran bir altyapısı olduğu iddiaları da yıllardır gündemde...

KOMÜNİST YAŞAMDAN KESİTLER

ABD’de uzun yıllar bu gerekçeyle yasaklanan Şirinler’in komünist yaşamına ilişkin ipuçları şöyle:

» Şirinler’de para olmadan komünal bir yaşam sürülüyor. Şirinler köyünde para kullanılmaz, ama herkes kendine gerekli olan şeyleri bedava edinir.

» Tembel Şirin bile hiç bir iş yapmadığı halde bütün şirinlerle aynı standartlarda yaşamaktadır. Bu da 'tembellik hakkını' ifade eder.

» Şirin Baba, Karl Marx’a benziyor ve kızıl şapka giyiyor.

» Herkes kendi işini yapıyor ve çok mutlu.

» Şirinler köyünde bir tek bile ibadethane bulunmaz... Ne kilise, ne havra, ne de camii...

» Şirin çileği tarlaları sadece bir şirine ait değildir, bütün şirinler bu tarlada hak sahibidir.

» Şirinler'in düşmanı Gargamel papaz cübbesi giyer ve dini sembolize eder. Gargamel, kapitalizmin simgesi olan altın ve para düşkünüdür ve Şirinler’i sürekli yemek ister. Bu isteği de misyonerliği ifade eder.

» Gargamel'in kedisi ise ABD'nin peşinden ayrılmayan küçük ülkeleri sembolize eder... Türkçe çevirisinde Azman adındaki bu kedinin asıl orjinalindeki adı 'Azrail'dir.

» Şirinler'in ingilizce yazılımı Smurf'tur, bu da "small men under red flag" yani 'kızıl bayrak altında yaşayan küçük adamlar'ın baş harflerinden oluşur.
Aynı şekilde Smurf; “socialist men under red father” yani "kırmızı baba altındaki sosyalist adamlar" diye de bilinir.

» Şirinler'in her birinin temsil ettiği çok farklı unsurlar vardır. Örneğin; 'Şirine' feminizmi, 'Süslü' eşcinselliği, 'Güçlü Şirin' maço erkeği temsil eder.

» Şirinler çizgi filminin yaratıcısı Peyo, bir komünistti… Bir Bir tarafta ABD diğer tarafta SSCB'nin olduğu iki kutuplu dünyada Şirinler'i ortaya çıkardı. Peyo, çizgi filmle bir mesaj vermek ve emperyalist Amerika’ya karşı bu yolla ideolojik mücadele yapmak istedi...


FOTOĞRAF: Şirinler'de Karl Marks'a benzetilen öykü kahramanlarından "Şirin Baba" tiplemesi...

KAYNAK: Bağımsız SESONLINE. NET
VARTOÇOCUK BÖLÜMÜMÜZ >>

'Komünist yaşamı' anlatan çizgi film: 'Şirinler' 50 yaşında


(ALINTIDIR )
Kötü kalpli büyücü Gargamel'in elinden kurtulmak için çabalayan çizgi dünyanın küçük mavi yaratıkları Şirinler, 50 yaşına girdi. İlk bölümü 1958 yılında yayınlanmaya başlayan "Şirinler" için tüm dünyada ilginç bir iddia tartışılıyor. O çok sevdiğimiz Şirinler, Komünizm’i mi anlatıyor?


ŞİRİNLERE İLGİ YOĞUN

Belçika'da 1958 yılında çizgi roman olarak doğan Şirinler, yeni bölümleri yapılmasa da hala tüm dünyada popülerliklerini koruyor.

Uykucu, Sakar, Bilgin, Obur, Şakacı, Öfkeli… Her biri farklı özelliklere sahip 101 şirin, "Şirin Baba" önderliğinde ormandaki yaşamlarına 50 yıldır devam ediyor.

İlk olarak Belçikalı karikatürist Peyo tarafından 1958'de çizgi roman olarak hayata başlayan Şirinler, kötü kalpli büyücü Gargamel'in bütün çabalarına rağmen halen hayatta...

1256 BÖLÜM ÇEKİLMİŞ

1981'de çizgi film olarak televizyon dünyasına taşınan, 8 yılda 256 bölüm çekilen Şirinler'in, 80'lerde doğmuş kuşak arasında sıkı bir hayran kitlesi bulunuyor. Eski bölümleri halen gösterilmeye devam eden Şirinler'in 50'nci yılı şerefine Warner Bros, bütün bölümleri içeren bir DVD seti yayınlamayı planlıyor.

Paramount Pictures ise 2008 yazında vizyona sokmak üzere animasyon Şirinler üçlemesi yapıyor.

Ormanda komün hayatı yaşayan ve Şirin Baba tarafından yönetilen Şirinler'in komünizmi çağrıştıran bir altyapısı olduğu iddiaları da yıllardır gündemde...

KOMÜNİST YAŞAMDAN KESİTLER

ABD’de uzun yıllar bu gerekçeyle yasaklanan Şirinler’in komünist yaşamına ilişkin ipuçları şöyle:

» Şirinler’de para olmadan komünal bir yaşam sürülüyor. Şirinler köyünde para kullanılmaz, ama herkes kendine gerekli olan şeyleri bedava edinir.

» Tembel Şirin bile hiç bir iş yapmadığı halde bütün şirinlerle aynı standartlarda yaşamaktadır. Bu da 'tembellik hakkını' ifade eder.

» Şirin Baba, Karl Marx’a benziyor ve kızıl şapka giyiyor.

» Herkes kendi işini yapıyor ve çok mutlu.

» Şirinler köyünde bir tek bile ibadethane bulunmaz... Ne kilise, ne havra, ne de camii...

» Şirin çileği tarlaları sadece bir şirine ait değildir, bütün şirinler bu tarlada hak sahibidir.

» Şirinler'in düşmanı Gargamel papaz cübbesi giyer ve dini sembolize eder. Gargamel, kapitalizmin simgesi olan altın ve para düşkünüdür ve Şirinler’i sürekli yemek ister. Bu isteği de misyonerliği ifade eder.

» Gargamel'in kedisi ise ABD'nin peşinden ayrılmayan küçük ülkeleri sembolize eder... Türkçe çevirisinde Azman adındaki bu kedinin asıl orjinalindeki adı 'Azrail'dir.

» Şirinler'in ingilizce yazılımı Smurf'tur, bu da "small men under red flag" yani 'kızıl bayrak altında yaşayan küçük adamlar'ın baş harflerinden oluşur.
Aynı şekilde Smurf; “socialist men under red father” yani "kırmızı baba altındaki sosyalist adamlar" diye de bilinir.

» Şirinler'in her birinin temsil ettiği çok farklı unsurlar vardır. Örneğin; 'Şirine' feminizmi, 'Süslü' eşcinselliği, 'Güçlü Şirin' maço erkeği temsil eder.

» Şirinler çizgi filminin yaratıcısı Peyo, bir komünistti… Bir Bir tarafta ABD diğer tarafta SSCB'nin olduğu iki kutuplu dünyada Şirinler'i ortaya çıkardı. Peyo, çizgi filmle bir mesaj vermek ve emperyalist Amerika’ya karşı bu yolla ideolojik mücadele yapmak istedi...


FOTOĞRAF: Şirinler'de Karl Marks'a benzetilen öykü kahramanlarından "Şirin Baba" tiplemesi...

KAYNAK: Bağımsız SESONLINE. NET

Sinemamızın tarihsel gelişiminde 70'ler -A.Mutlu Haner

Bu araştırmamı değerli kadim aile dostumuz Berivan Gün ‘ e armağan ediyorum…

Mutlu Haner

SİNEMAMIZIN TARİHSEL GELİŞİMİNDE 1970 ’ LER

(Genç Türkiye Sineması akımı üzerine)

Türkiye sinemasının en verimli dönemleri şüphe yoktur ki –paradoksal olarak ta olsa- ham madde sıkıntısı ve kıtlığın en çok yaşandığı 1970’lerin ikinci yarısı ve bilhassa sonlarıdır. Gerçi çok bilindik bir söylemdir , mutlaka duymuşsunuzdur bir yerlerden 1970 lerde sinemamız bunalım içine girdi ve iki binden fazla film çevrildi” diye.

Evet, bu sav bir yanıyla doğrudur. 1970 ‘ler Türkiye’ de en çok film yapılmış on yıllık süreçtir. Ama her çeşit sınıf filmi de dahil edersek zaten bir sinema kritiği yapamazdık. Önemli olan o dönemde ortaya kaç tane elle tutulur , gözle görülür yapım ortaya konduğudur. Bu bakımdan da yine bana göre hiçbir devirde bu süreçte olduğu kadar sosyo-politik, film yapılmamıştır. Bilhassa 1974 ila 1979 arasındaki Milliyetçi Cephe hükümeti dönemlerinde bizzat ; sinemamız en politik yapıtlarını sahneye koymuştur. Hem de düşününüz ; Turccell ’ lerin Goldmaster Uydu antenlerinin sponsoru olmadığı dönmelerde. Tüm masraflarının, fedakar yapımcılarının veya yönetmenlerinin cebinden çıktığı dönemlerde üstelik. Konunun bu tarafına tekrar döneceğiz.

Mamafih , Zeki Ökten in “Sürü” sünden , Yavuz Özkan’nın Maden’ine , “Güneşli Bataklık” tan , Atıf Yılmaz’ ın Kibar Feyzo” suna kadar 1977 - 78 sezon sonu filmleri işçi – köylü sosyal dinamiğini gerek drama , gerekse de taşlama ögeleri merceğinde ele alan yerli yapımlardır.

O dönem metresi 2000 - 2500 lira olan film negatifleri karaborsada 7000 liraya kadar çıkmakta (1) ve bir film için yüzbinlerce metre negatif harcandığını göze alırsak 10 bin metre filmle çekilen Sürü ve 7000 metre ile çekilen Maden yapımlarının ne koşullar altında ne tür zorluklarla çekilen filmler olduğu aritmetik kesinlikte anlaşılacaktır.

Adına “Genç Türk Sineması” denilen akımın başlangıcını 1970’lerin başındaki Lütfi Akad’ ın Gelin-Düğün-Diyet (2) üçlemesi olarak görüyorum ben. Bu tarihten önce Yılmaz Güney in 1970 tarihli “Umut” ve yine 60’larda Metin Erksan’ ın Susuz Yaz” ı var idiyse de bunların bir akımın başı olarak alacak kadar boyutlu yapımlar olduğu söylenemez. Zaten “Susuz Yaz” denetimden geçerken kırpıla kırpıla bir belgesele dönüştürüldü ve filmin kesintisiz hali Berlin’de Altın Ayı ödülü kazandırdı oyuncusu genç aktrist Hülya Koçyiğit’e. Kesilme gerekçelerinden birisi de filmin bir sahnesinde buğdaylar cılız ve kurak gösteriliyor tarlalar ve bu da Türkiye’nin kötü reklamını yapıyormuş! İşte bu tökezlemelere rağmen Genç Türk Sineması denilen politik akımın belki yaratıcısı olmasa da bu akımı doruğa çıkaran kişi

“Türk Sineması” değil , “Türkiye Sineması” diye bir deyimi kabul ediyorum” diyen Yılmaz Güney’den başkası değildir kuşkusuz. (Ayrıntılı bilgi için (3) numaralı dipnota bakabilirsiniz)

Süreyya Duru’nun Bedrana” ve “Kara Çarşaflı Gelin” inden , Fevzi Tuna’ nın “Kızgın Toprak” ına , Tunç Okan ın “Otobüs” üne değin bu akımın başlıca filmleri köy- kent- göç olgusunu işleyen Lütfi Akad’ın Gelin-Düğün-Diyet üçlemesiyle başlattığı akımın devamı gibidir.

Öte yandan 1980’lerde yıldızı parlayacak olan genç yönetmen Şerif Gören’ in Derman-Firar-Kurbağalar (4) (başrollerinde yine Hülya Koçyiğit vardı) üçlemesi de daha çok şarkta görev yapan (Deman Ebe : Hülya Koçyiğit) kadını , cezaevindeki kadının firari eylemini ve köyde işçilik yapan kadının , salt kadın olmaktan ötürü yaşadığı sorunları irdelemektedir. Bu dönemde en çok Hülya Koçyiğit ile çalışan yönetmenin benzer yapımları arasında Almanya Acı Vatan , 40 metrekare Almanaya , Polizei (başrolde Kemal Sunal) ,

Pehlivan (başrolde Tarık Akan) , Yavrularım (Çetin Tekindor ile H Koçyiğit) gibi filmer bir çırpıda sayılabilir. Özellikle H Koçyiğit kadınlarda en fazla , Tarık Akan erkeklerde en fazla altın Portakal ödülü almalarını bence biraz da Şerif Gören’ in toplumsal gerçekçi filmlerine borçludur desek abratmış olmayız. Ama yine de diyorum acaba Zeki Ökten’le çalışsaydı H Koçyiğit, bence devrimci sanatçılar arasında rahatlıkla adı zikredilebilirdi gibime geliyor.

Yine de bence sinemamızın onsuz olmaz dediğimiz kadın simalarının başındadır H Koçyiğit.

Peki adına Genç Türk Sineması denilen bu akımın tanımı sadece bu film yönetmeni ve oyuncularının ortaya koyduklarından mı ibaretti? Kuşkusuz ki hayır! Bu filmlerin yapılış şartları da bir başka zorlukla ortaya konmuştur yukarıda da dediğimiz gibi.

Yavuz Özkan’ ın “Maden” , Tunç Okan’ın “Otobüs” , Korhan Yurtsever’ in “Fırat’ ın Cinleri” , Özcan Arca’ nın “Merhaba” , Zeki Ökten’in “Sürü” , Ömer Kavur’ un Yatık Emine ve dahası …

Bu filmler ne şartlarda yapıldı?

Yukarıda konuyu bıraktığımız yere tekrar dönmekte fayda vardır. Keza bu filmlerin hepsinin ortak bir tarafı vardır ki o da hepsi de yönetmenlerinin ilk yapıtları olmasıdır. İlk yönetmenlik deneyimlerini bu filmlerde yaşamasıdır. Bir diğer ortak nokta da bu filmlerin tümünün Yeşilçam’ ın çarkı dışında , Yeşilçam üretim mekanizmasının dışında cepteki paralarla yapılmasıdır. Örneğin Ömer Kavur , Yatık Emine’ yi bir bankaya dayalı bir film ithal şirketini ikna ederek yapmıştır. Bu yine iyi ,Özcan Arca tamamen kendi cebinden harcayarak ve yetmeyip çevreden borç alarak Merhaba’yı; öte yandan Varto’da Yaşamak Haram Oldu filminin başrol oyuncusu genç oyuncu Tunç Okan da İsviçre’ de diş hekimliğinden kazandığını b i r i k t i r e r e k Otobüs” ü ç e k m i ş t i r. (Milliyet Sanat , 1978 s 314)

Zeki Ökten‘in “Sürü” sü her bakımdan Yeşilçam mantığının dışında kalan , Yeşilçam’ın kendisi saymakta direndiği dışında ve Yılmaz Güney’in kişisel yatırımlarıyla ortaya konmuş

bir Yeşilçam üstü yapımdır. (Yılmaz Güney Kitabı / Atilla Dorsay )

Özetle bu filmlerde öz olarak, konu olarak ortak noktaların başında, sorunlara bakışta

Yeşilçam’ın pembe gözlükleri yerine gerçekçi, politik açıdan tutarlı bir tavrın yeğ tutulmuş olması ön plandadır.

“Fırat’ın Cinleri” filminin bu filmler içinde benim açımdan yeri özeldir. Memleketim Muş’un Varto ilçesinin Gundimira (Çayçatı) köyünde ilk defa VHS video kaset olarak bize getirildiğinde (1988 senesi) bu filmi korku filmi sanmıştım. Bir nevi de öyleydi ; sosyal bir korku filmiydi.

O dönem yaşadığımız köyün sorunlarını biz de yaşadığımızdan belki de kendimizi izliyorduk.

Bir kadının, ebe ve hemşire ; sağlık kurumu eksikliğinden ötürü ücra bir köyde bilgi eksikliği

Nedeniyle doğum sancısını , ulaşım olanaksızlığından yaşanan mahrumiyetleri ve cinnet geçiren –yanış anımsamıyorsam- Fırat adında bir çocuğu anlatıyordu ve Fırat nehrinin civarlarını gösteriyordu. Çocuk Fırat nehrini görünce kudurup cinnete tutuluyordu. Yine kadını tavanda ellerine ip bağlatarak ayakta çok kötü bir şekilde doğum yaptırılıyordu.

Aynı köyde benim annem de görev yapıyordu sözümona ama araç gereç eksikliğinden bizzat

zor doğumlar söz konusu olunca annem de hasta ile beraber (araba olursa tabii) Varto’ ya gidiyorlardı. İşte hani der ya Murathan Mungan “…bu film , roman dedikleri şeyler hayatı doğrulamıyorsa ne diye olsun?...” (*) diye aynen o şekilde gerçekten de kimi yaşantılarla sanat eserlerinin rastlantılarda buluşması.

Ve günümüzde tekonoloji de salt insan emeğinin önünde olunduğundan artık iş gücü ve çalışmalarda heves eskisi gibi ahlaki bir idealizmle gerçeğe dönüştürülmüyor ve her şey iyi

Bir sponsora , vizyona ve reklama bakıyor. Ama sansür o zaman da şimdi de hala var. Sansür hiç bitmeyen ve teknolojiye yenilmeyen bir şey.Bakınız “Bereketli Topraklar Üzerinde” ve

“Susuz Yaz “ dönemlerinin en ağır sansürlerine maruz kalan filmleridir. Neredeyse filmlerin

vermek istediği mesaj bile aradan yok olup gitmiş makaslarla. Örneğin Ertem Eğilmez in “Namuslu” filmi 96 yerden makaslanmıştı. Hatta Engin Ardıç’ ın “Namus Belasına Gardaş Kestiğimiz Film Bizim yazısını unutamam. (Nokta dergisi , 198?)

Üstelik bu sansürlerde ya da komple filmin gösterimini yasaklamalarda da yine bir taraf tutma sözkonusu idi. Örneğin 70’lerin sonlarında çekilen Güneşli Bataklık aylarca gösterimi engellenriken aynı dönem sinemalarda gösterilen Cüneyt Arkın’ ın ülkücü propogandalarda tahrik ve hatta katliam unsuru olarak kullanılan Güneş Ne Zaman Doğacak adlı filmi tam 8 ay onca sinemaya bomba atılmasına rağmen gösterildi ve neticede zaten Maraş Katliamı oldu.

Ve Son Söz

Son söz de aslında bir başka upuzun bir yazının ilk sözü olacak nitelikte. Yukarıda bu

Kadar sözünü ettiğimiz filmleri kaç kişi hangi tv kanalından şimdiye kadar seyredebildi?

Sinematürk tv yi saymayınız. Ayrıca bu filmleri kaç tane kanal tıpkı periyodik aralıklarla

tekrar tekrar yayınlanan onca Türk filminin arasında zaman zaman da olsa tek tük yayınlayan bir bir tv kanalı var mı?

Ya da bu filmlerin VCD sini bulabilen bir babayiğit var mı? Yok değil vardır tabii, ama kimler ? Durun ben sayayım : Atilla Dorsay , Sungu Çapan , Alin Taşciyan , Haldun Dormen ve bu filmlerde rol almış sanatçıların kendisi ?

İyi ama bu filmler kimler için çekiliyor? Bu kültür hizmeti kimlere yapılıyor? İşte asıl

Sorun budur. Oturup bir ton sinema tarihi yazmak marifet değil; ancak insanları böyle yapımlar olduğu konusunda bilgilendirmek bakımından meziyettir ama ötesi yoktur.

İşte asıl mesele budur. Sevgiyle…

Haner

22 Şubat -16 Mart / Temmuz 2008

Not : Yine de http://www.heyplak.net/ adresinden bu filmlerin kopyalarını temin edebilrisiniz.

Kaynakça ;

(1) Milliyet Sanat 1978 , sayı 314

(2) Gelin-Düğün-Diyet : Yapım: 1972-1974 . Başrol oyuncusu : Hülya Koçyiğit

(3) Yılmaz Güney ile cezaevinde olduğu 1979 Tarihinde yapılan bir söyleşiden ;

Sungu Çapan : Sayın Güney Türk Sinemasının bugünkü ortamı içinde nasıl bir nasıl bir sinema özlüyorsunuz?

Yılmaz Güney : Birincisi ; “Türk Sineması” deyiminin şöven özüne karşıyım. Benim için sorun , “Türkiye Sinemasıdır”. Bu konuya , sorunuzun dışına taşmamak için, şimdilik değinmeyeceğim. İkincisi ; Bence soru hem biçimi , hem de içeriği açısından yanlıştır. “Türk Sineması”nın bugünkü ortamı içinde bir sinema demek , daha işin başında, yapılabilecekleri ortamın sınırları içinde düşünmeye zorluyor insanı. Bu anlamda “nasıl bir sinema özlemek” sorunu, doğaldır ki yine ortamın sınırları içinde ele alınmaktadır. Oysa özlemek ortamın sınırlarının ötesinde bir isteği ifade eder… Milliyet Sanat 1979 s 327

(4) Derman-Firar-Kurbağalar : Yapım : 1982 – 1983 Başrol Oyuncusu : Hülya Koçyiğit

(*) (M Mungan Kırk Oda / Makas öyküsü)

Diğer Kaynaklar : 20. YY. Gelişim Ansiklopedisi. Cilt 7, md. Yeni Türk Sineması, s.1137

Antrakt 1992 Ocak , 1980’li yıllara ait çeşitli Gelişim Nokta dergisi Sayıları , Atila Dorsay Yılmaz Güney Kitabı. Can Yayınları , 1987

Haner ,

Temmuz 2008



Kategori : VARTOSanat
Alt Kategori : Sinema
Tür : Makale
Tarih : 22 Şubat-16 Mart / Temmuz 2008

Varto'yu anlatan belgesel hazırlıyor

Muş'un Varto İlçe Belediye Başkanlığı tarafından her yıl geleneksel olarak düzenlenen Koğ Tepesi Şenlikleri'ne katılmak üzere ilçeye gelen bir vatandaş tek kolla yaptığı kamera çekimi ile tüm dikkatleri üzerine çekti.Tek koluyla tuttuğu kamerayla şenliklerde görüntü yakalamaya çalışan Kadim Tan isimli vatandaş, Varto için belgesel yapma hazırlığında olduğunu belirtti. Sağ kolunu 1966 Varto depreminde kaybettiğini söyleyen Tan, kameramanlığı hobi olarak yaptığını ifade etti. Tekstilde uzun bir süre çalıştıktan sonra emekliye ayrıldığını dile getiren Tan "Ayrıca 7 yıl tiyatro hocalığı yaptım. Şimdi Varto'yu anlatan bir belgesel hazırlıyorum. Bu nedenle de yapılan şenliklere katıldım" dedi.
Kaynak: Fatih Çelik -Heryerden haber /varto

İhsan Yüce' nin kalemi ve sinemamız -A. Mutlu Haner


İhsan Yüce ' nin Kalemi ve Sinemamız

(Şair Saycan'a)


Türkiye sinemasına Kibar Feyzo , Maho Ağa , Zılfo Ağa , Sosyete Şaban , Çiçek Abbas , Çöpçüler Kralı , Kapıcılar Kralı , Davaro , Salako , Hıyarto , gibi espritüel-politik karakter ve kavramları kazandıran gülmece duyarlığı gündelik yaşamın içinden gelme , entelektüel birikimi ve bilhassa (işlediği temanın çıkış noktası olan) iktisat bilgisi yüksek, sosyalist işçi köylü hareketi görüşünü benimseyen bir sanatçımızdır İhsan Yüce


Ya da İhsan Baba . Bu yazıyı yazmaya başlarken inanın lakabının İhsan Baba olduğunu bilmeden öyle dedim ve internette sonra biraz detaylı arama yapınca baktım lakabı zaten İhsan Baba imiş. Demek ki gerçekten de baba bir adam!

Özellikle Şark Bülbülü ve Kibar Feyzo gibi filmlerde ağaların veya köy korucularının köylüleri sömürmeyi sürekli kılmak için kullandığı kozları espritüel bir örgüyle işleyen İhsan Yüce bir bakıma 1970 ' lerde yükselen köylü sosyalist hareketin sinemamızdaki taşlama örneklerini kaleminin ucunda ve en yalın en anlaşılır dille işlemiş tek sanatçıdır. Yılmaz Güney'in mizahtaki dengidir. Argoyu da yerinde ve gerçekçice ,cömertçe kullanmıştır. Lafını esirgemeyen bir senarsit – yazardır Yüce. Ayrıca İktisat okumuş olması ve bu konudaki birikimini de filmlerine işlemesi vazgeçilmez bir senarist yapmıştır İhsan Yüceyi.


Misal ;


Şark Bülbülü filminde Zılfo Ağa ile köyünü satan bir önceki ağa ve muhtar arasında geçen şu konuşmaya dikkat edersek :



Zırfo Ağa (Sırrı Elitaş) : Köyli borcini nasil ödii?

Muhtar (İhsan Yüce) : - Sen emrettiğin zaman ağam. Her daim bunları borçlu bırax ki , her istediğini yaptırasın!

Zırfo Ağa (Sırrı Elitaş) : Dooru diyisen Halil beg …


Benzer sosyal sorun Kibar Feyzo da bir başka şekilde yaşanıyor. Maho Ağa (Şener Şen) ucuz iş gücü ile köylülerin emeğini sömürürken öte yandan sürekli köylüyü

"Köyü sataram haa "

diyerek ve daha borçlu duruma sokarak tehdit ediyor...


Şu diyaloğa bakalım ;


Maho Ağa (Şener şen) : Ula burda 141 , 142 başsınızı , topunuz ben besliyorum … Vallaha köyü sataram haa!


Bu sahnede ayrıca Atıf Yılmaz ' ın çekim tekniği o kadar mükemmel ki , Şener Şen' i topluluğun içinde ve köy halkını içtimaya çeker biçimde kurguladığı sahneyi adeta belgesel duyarlığında müthiş fotoğraflarla ölümsüzleştirmiş.Mesela Şener Şen'i ; yani Maho Ağa' yı ayaklarından başlayarak tepesine doğru çekim yapması ağayı ve onun yarattığı korku duygusunu izleyiciye aksettirmiş. Atıf Yılmaz' ın özelliği de budur. Çektiği filmin konusuna göre bir çekim tekniği uyguluyor. Kadın cinselliği ise ayrı , köylü yaşamı ise apayrı.


Devam edelim…


Döneminin köylü konjoktürünü işleyen İhsan Yüce, kentli işçi sosyalist hareketini de misafir etmemiş değil kalemine. Senaryo icabı Feyzo'yu İstanbul 'a giden işçi olarak kurgulayan Yüce burada hikayenin baş kişisi olan saf ve okuma yazmayı dahi askerde öğrenmiş Feyzo' yu Faşizm , genel grev , Dev-Genç gibi kavramlarla görüntü ve söylem düzleminde tanıştırıyor.

Hayal gücünü gerçeğin dışına çıkarmadan ve son derece yerinde / yakışık bir espr i ile "Faşo" sözcüğünü Maho Ağa' ya şu şekilde söyletiyor Yüce :



Maho Ağa : Faşo nedir ki ula?

Feyzo : Şeyyy ağam… Böyle ibne gibi , puşt gibi bir şeydir ağam …

Şark bülbülünün ilk bölümünde ;



İçinde 70 ev 42 samanlık bulunan 2000 dönümlük tarlasıyla sarı söğüt köyünün satılışını anlatır…

-210 baş inek ve öküz 10 bin liradan 2 milyon 100 bin lira,

-900 baş koyun 1000 er liradan 900 bin

-96 baş kadın 5 er yüz liradan 48 bin lira

-78 baş erkek 100 er 7800 lira

-220 baş küçük çocuk 50 şer liradan 11 bin lira

-26 baş ihtiyar bedavadan hediyesi olup toplam 5 milyon lira…


Dinci sömürüye de yine aynı espritüel duyarlıkta parmak atmaktan geri kalmaz…

Yeminini bozdurmak için Şıh' ın koyduğu reçete karşısında Şaban karakterinin tavrıdır :

.

Muhtar (İhsan yüce) : Ramazan-ı Şerif iki ay sayılacak , Şeker bayrami 15 gün , kurban bayrami uç hefta , kandiller bir hafta , Cumalar ikişer gün …

Şaban (Kemal Sunal) : Şıx mı söyledi bunları?

Muhtar(İhsan Yüce) : Heee !

Şaban (Kemal Sunal) : Bu "Şıx" dediğiniz kavatın dinden haberi yok. Kitabın neresinde yaziyor bu takvim?

.



Bir senarist oyuncusunun özelliklerini bildi mi senaryosu üzerinde o aktörü ya da aktirsti ikinci defa da o senarist kendi kaleminde yaratır adeta. Takma karakter yerleştirir ona .Kemal Sunal ' ı "Şaban" yapan neredeyse İhsan Yüce ' dir. Ama o salt "Şaban" karakterini yarattığı için İhsan Yüce değildir. Sadece "Şaban" karakterini "inek şaban" lıktan çıkarıp , daha da ideolojikleştiren , imge dağarcığı ve espri gücü geniş; gerektiğinde lüks Markiz Restoranlarda ona somon antré füme , mayonezli dil balığı yediren ; Lido dan Paris' e uzanan , Adnan Kaşıkçı' dan Prenses Caroline ' lere uzanan görgüsü ve yaşantısı daha boyutlu bir şaban biçimlendirmiştir daktilosunda.



Salt argo değil , argosuz da esprileri oldukça hoştur Yüce' nin…

Şu örneklerde olduğu gibi :

..


Peri (Perihan Savaş) : Dilaver bir şeyler yap n'olur!..


Dilaver (Kemal Sunal) : Senin iki kocan mı var? …. İki kocalı kadına ben ne yapayım?

..


Dilaver (Kemal Sunal) : Ben arkandayım merak etme , aaa kız olacaksın , kızlar korkar mı hiç (fareden) ?



Peri (Perihan Savaş) : Sen de erkek!…

Dilaver (Kemal Sunal) : Evet ben centilmen bir erkeğim , gördüğün gibi hanımlara önden yol veriyorum , buyurun…

.


(cin çıkartıcı hoca) : Cin çıktı mı ağam?

Şaban Ağa (K Sunal) : Evet çıktı ! Cinler tepeme çıktı…

(Sosyete Şaban)

.



(Şaban şortlu vaziyette plak prodüktörünün karşısındadır)


Yapımcı (Dinçer Çekmez) : Şaban bu ne kılık yaa ? Hah ha ha ! Götürün! Götürün sinirim minirim kalmadı…

Şaban (K Sunal) : Yooo şimdi de benim sinirim tepeme çıktı!

(şark bülbülü)


vb…

Kentli burjuva kültürünün yemeklerindeki gösteriş ögesinden vals ve tango gibi eğreti kültüründen başlık paraları gibi taşra kültürünün buzlaşmış değer yargılarına götürür kalemini. Gerek Davaro , gerek Kibar Feyzo gerek Şark Bülbülü filmleri köyden kente böylesi bir sosyo kültürel geçici kültür erozyonlarını ve bunun sonucunda yer yer köy halkının ağaya karşı bilinçlenişini mizahi bir kahraman öncülüğünde işlemeketedir.Davaro'da da ana tema kan davası olmuştur ve senaryo bunun etrafında biçimlenmektedir. Tıpkı Erkek Güzeli Sefil Bilo filminde olduğu gibi yine ağayı öykü kahramanı genç delikanlıyı adam öldürtmeye teşvik ettirmiştir Yüce. Deli deli Küpeli filminde ise Akıl Hastanesinden kaçan iki hasta gider Hakkari civarlarında bir köyün kaymakamı olurlar. Onları kaymakam eden biraz da onları öyle görmek isteyen kaykamlık binasının hademesi (İhsan Yüce) dir. Bu filmde salt mizahı işlerken yerli güldürü geleneklerinden kaçmamıştır. Kısacası 3 dizi şeklinde gülmece konusunu işlediğimiz yazılarımızda da demiştik güldürü aslında ciddi bir iştir. Güldürü sanatının altında yaşamla bire bir ama yaşamın karşısında tavır takınmış bir vaziyette temas söz konusudur. Güldürüyü sinemada işlemek gülmece sanatının en çarpıcı , göze hitap edici türü olduğu için , sinemada gülmeceyi işlemek çoğu kez kolaycılığa kaçarak ta işlenebilir. Ama bunun bilincinde olan İhsan Yüce bu saplantıdan sıyrılabilmiş ve karakterlerini salt aktörlerinden (Kemal Sunal , Şener Şen , Ayşen Guruda , Ali Şen, Adile Naşit , İlyas Salman gibi) bağımsız olarak düşündürmüyor belki , lakin bu oyuncuların yetenekleridir . Ancak esprilerinin kalitesi aktörlerden bağımsız olarak bizim gündelik yaşamımızda karşılaşsak gülebileceğimiz olayları ve olguları işlmektedir


Şaban karakterinin hortlamasını konu alan filmin son sahnesinde dönüp müezzine şunu dedirtir :




Şaban (K Sunal) : Öteki dünyada hakkında çok kötü şeyler konuşiler. Yemediğin herfe kalmamış.

Hoca : Fesuphanallah selamın kavleee … eüzibillah hortlaaak…hortlak…hortlaaaakkk!


İşte bu sahne bizleri gülmekten kırarken bu replikleri hep o yazıyor. İhsan Yüce yazıyor.


Bir çok sanatçının yaratacılığını besleyen unsurlardan biri de o sanatçı ya da sanatçı çırağının hayranlık duyduğu bir başka sanatçıdır. İşte bunun için herkesin bir "mit"i, efsanesi olmalı. Olmalı ki hem onun yolundan gitsin , hem de onun gittiği yola biraz da kendinden bir şeyler katsın. İyi varmış , iyi ki yaşamış İhsan baba. Pos bıyıklarından öpülesi sevimli İhsan Baba.

Salt oyunculuğuyla değil , yazarlığıyla , ideolojik yanıyla , ve hatta o babacan ses tonuyla benliğimin mizah kısmını çepeçevre saran İhsan baba : Işık içinde yat…


Haner ' Temmuz 2008


http://www.vartositesi.com/

VARTONUN ÇIĞLIĞI

6.koğ festivali SON GÜN ETKİNLİKLERİ !

Bugün Festivalimiz düzenlenecek olan bir birinden anlamlı etkinlikler dizisiyle finalini yaparak varto halkına veda edecek.Vecdi erbayın katıldığı şiir dinletisi, Mezopotamya inançları (Alevilik,Sünnilik) buluşması, tiyatro ve akşam saatlerindeki konser katılanlara yıllarca unutulmayacak bir güzel anı olarak kalmaya aday içeriklerden oluşuyor.İşte son gün:

18 Temmuz Cuma

Şiir Dinletisi
Zaza Cebeli-Berken Bereh-Vecdi Erbay
Yer :Belediye Çay Bahçesi
Saat:10.00 –12.00

Söyleşi
‘’Mezopotamya İnançları Buluşması’’
Kemal Bülbül/ Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Merkezi
Yrd. Doç. Dr Ahmet İnan/ Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi
Yer:Belediye Çay Bahçesi
Saat:13.30 – 15.00

Satranç Turnuvası
Final Karşılaşması
Yer :Belediye Çay Bahçesi
Saat:15.15 – 16.15

Futbol Turnuvası
Final Karşılaşması
Yer:Futbol Sahası
Saat:17.00-19.00

Tiyatro
Grup:Varto Pir Sultan Abdal Kültür Derneği
Oyun :Yaşamdan Bir Hayat
Yer:Belediye Pasajı Önü
Saat:18.00 – 19.00

Kapanış Konseri
Çetin
Fırat Güneş
Robar
Aynur Doğan
Yer:Belediye Pasajı Önü
Saat:19.30 – 24.00

Evrensel'in VARTO EKİ

16 Temmuz'da Festival nedeniyle yayınlanan 16 sayfalık özel Varto eki vartositesinde ...
Evrensel gazetesine teşekkürlerimizle. Not:Okumak için PDF programınızın yüklü olması gerekiyor !

Okumak için TIKLAYIN

Nurtepe'de zamlara karşı ortak eylem basın metni


BASINA VE KAMUOYUNA

Merhaba Nurtepe ve Kağıthane’ nin yoksul ve emekçi halkı;
Bugün buraya sizlerin sesine ses katmak, sizlerin biz; bizlerin de siz olduğunu anlatmak, ortak sorunlarımıza birlikte çözüm aramak adına toplandık.
Bugün artık soframızın “lüksü” haline getirilen Ekmeğimizin hesabını sormak üzere toplandık.
Bugün her geçen gün azalan, yakında tümden kesilme tehlikesi bulunan suyumuzun hesabını sormak üzere toplandık !
Bugün buraya az da kullansak çok da kullansak cebimizi çarpan Elektiriğimizin hesabını soralım diye toplandık.
Bugün vergilere, zamlara, hayatımızı zindana çevirip yaşanmaz hale getirilen bütün saldırılara inat toplandık.
Analar, bacılar, Kardeşler…
Unutmayın, ne diyordu AKP %47 leri almadan önce ? Unutmayın ve hatırlayın: “5 Yılda Elektiriğe sadece 1 kez suya ise bilmem ne kadar zam yapıldı. Hatta zam da ne kelime, haşa ağzımıza bile almadık” dercesine sokaklarımızı yalanlarla, riyalarla, sahte gülücüklerle donattılar. Halkın gözlerini boyadılar, aklımıza, bilincimize, geleceğimize saldırdılar.Komşumuzu arkadaşımızı, halkımızı kendilerine bu yalanlarla inandırdılar…Sonra ne oldu ? olan yine Yoksul ve kandırılmış halka oldu. Kandırılmış insanların verdiği Oylarla kendini sağlama alan AKP hiç zaman kaybetmeden Ekmeğimize el uzattı.
( * * * )
Seçimlerden sonra gelen zam yağmurundan etkilenmeyen var mı aranızda? Günlük Ekmek masrafının çok değil son 3 ay içinde bile ne kadar arttığının farkında mısınız ?
Bu da yetmedi ;tedbir almadılar, sorumsuzca davrandılar, halka tasarruf edin diye baskı yaparken kendileri içme sularıyla parkları suladılar!Onlar havuzlarında sularda yüzerken biz içecek suya muhtaç kaldık ! Suyumuz tükenince gidip Melen’den buraya dere suyu getirdiler, bilim insanlarının ve çevrecilerin sesine kulak vermediler bu dere suları İstanbul’a akınca Melen’ deki doğanın da dengesi bozuldu. Ama dönüp bakınca kârlarına kâr katan Büyükşehir belediyesi ve yandaşı müteahitler dışında geriye ne su kaldı ne de umut ! Gözümüzün içine soktukları ve milyarlar döktükleri tüm süslü reklamlara rağmen melen suyu kurudu. Şimdi geçen yıla göre daha büyük bir kriz var kapımızda.Geçen gün sessiz ve sedasızca İstanbul ‘un sözde içilebilir sularına hiç arıtmadan zehir dolu bir dereyi daha ekledikleri çıktı ortaya gazi mahallesinden ikitelliye evlerde ve işyerlerinde insanlar leş gibi kokan ve zehir saçan bu sulardan korunmak adına musluklara bile dokunamaz oldu.Evet kriz büyük ama yerel seçim yaklaşıyor diye de belki sularımızı kesmeyecekler ama sakın kanmayın ; çünkü İstanbul’u, çünkü ülkemizi tükettiler !
Satmadıkları değer, kendi yandaşlarına peşkeş çekmedikleri alan kalmadı. Satacak şeyler tükenince şimdi akarsularımıza göz diktiler, geleceğin en büyük silahı akarsuları satarak hem elektiriksiz bırakacaklar hem de iyice susuz! Bunun adı geleceğimizi karartmaktır. Vatanını ve halkını satmaktır.Bunları bile satanlardan başka ne beklenir ?
( * * * )
Dağlarımızı taşlarımızı her türlü bomba ile bombalamak, bölgemizde Türk ve Kürt halkının arasını bozmaktan başlayarak tüm kardeş ve komşu halklara karşı düşmanlığı körüklemek ve Ortadoğu da her savaşa gözü kapalı dalmak için can atanlar, silahlanmaya kaynak yaratabilirken memura, işçiye, emekliye sıra gelince sopanın ucunu gösteriyorlar ! Ödemek zorunda bırakıldığımız vergiler boynumuza asılı bir çengel gibi her an karşımıza çıkıyor. Açlık sınırlarında yaşayan milyonlarca insan varken asgari ücretin hala 456 lira olarak açıklanması utanç vericidir. En düşük kiranın 500 lira olduğu memlekette bu asgari ücret onurumuzla dalga geçmektir.


Onlar koltuklarında günlerini gün ederken, bizleri yok Ergenekon yok bilmem ne kon yok milli maç diyerek oyalarken bütün bunlara rağmen herkes için demokrasi istiyoruz ayaklarına yatarken, en ufak bir hak aramaya bile tahammüleri yok istiyorlar ki yatıp kalkıp ayaklarına kapanalım ve açlıktan sürünsek de ölmediğimiz için şükredelim !
Ama Biz, hepimizi yoksulluğa sürükleyip, işsiz ve aşsız bırakarak dağıttıkları oduna, kömüre, makarnaya muhtaç hale getirmeye çalışan ve bunun da ötesinde sadaka toplumu yaratmayı hayal edenlere çekin gidin artık yeter ! diyoruz

* * *

Unutmuyoruz dostlar,
Soframızdaki ekmek azalırken onların cepleri dolmaya devam ediyor ! Telefonlarda sabit ücret soygunu artarak sürüyor, internet paketleri dünyanın en yavaş ama en pahalı hizmeti olmaya devam ediyor, doğalgaz yaz gelmesine rağmen ucuzlamıyor, pazarlardaki fiyatlar bağ bahçe mevsimi olmasına rağmen hala el yakıyor, benzin dolardan pahalı, eğitim sağlık sosyal güvenlik denen şeyler lafta bile kalmadı.

Biz yaptıkları zamların sayısını unuttuk,
siz varın söyledikleri yalanların sayısını takip edin !

* * *
Sevgili Nurtepe –Güzeltepe ve Kağıthane halkı,
Herşey özelleştirildi her şey satıldı. Bizler bugün burada toplanan insanlar olarak bir araya gelen gücünü birleştiren kurumlar, dernekler, dergi çevreleri ve siyasi partiler olarak şuna inanıyoruz. birlikten güç doğar sizleri de Yalancılara, talancılara, soygunculara, memleketi soyup soğana çeviren hırsızlara, çetelere, din tüccarlığı yapıp inançlarımızı sömürenlere, ve her şeyden önemlisi belki de Ekmeğimize Suyumuza onurumuza el uzatanlara karşı birleşmeye davet ediyoruz !
( * * * )
Bugün burada başlayan bu eylem asla burada bitmeyecek. Mahallelerimizi ve memleketimizi AKP ve diğer bütün soyguncu zihniyetlerin elinden kurtarana dek mücadelemiz sürecek. Bir açıklama ile normalde bir şey değişmez ama biz en azından bütün bu anlattığımız yaşanılanlara rağmen hala sandık başına gidince ampulü arayacak emekçi ve yoksul halka seslenmenin onları gerçekleri görmeye davet etmenin ekmeğimiz ve suyumuz için çocuklarımız ve yarınlarımız için mücadelenin çok değerli olduğunun bilincindeyiz. Birleşirsek kazanırız biliyoruz.
Haydi kardeşler kol kola- Haydi dostlar omuz omuza… !
ORGANİZE EDEN KATILAN KURUMLAR:
DSG – SODAP – TÖP – PDD- EMEP – HKM – VARTO-DER (Eyüp şub) –SDPG -SPG
DTP ve Dayanışma sendikası da destekçiler arasında yer almıştır.
Not:Eylem sonrasında basın metnini okuyan Varto -der şube başkanı V.Beyazgül tarafından tüm kurumlar adına Hayat TV nin karartılması kınandı.Tüm muhalif ve aykırı sesleri boğma telaşındaki egemen güçlerin inadına emekçilerin sesini duyurmaya çalışan nadir kanallardan biri olan hayat tv ye sahip çıkılması çağrısı yapıldı.

6.koğ festivali > 2.gün etkinlikleri

17 Temmuz Perşembe

Panel
Konu:Son Siyasal Gelişmeler Işığında Kürt Sorunu
Katılımcılar:Prf.Dr.Ahmet İnsel/Galatasaray Üniversitesi Öğretim Görevlisi
Av. Osman Baydemir/Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı-Selma Irmak/DÖKH Üyesi
Seydi Fırat/Türkiye Barış Meclisi Üyesi
Yer :Belediye Çay Bahçesi
Saat:10.00 – 12.00

Satranç Turnuvası
Yarı Final Karşılaşması
Yer :Belediye Çay Bahçesi
Saat:13.30 –14.30

Söyleşi
‘’Vartolu Şair ve Yazarlar’’
Katılımcılar:Ali Şeker-Çetin Güzel-Veysel Otunç-Kemal Akay-Hıdır Ali Bingöl-Baki Gülçin
Yer: Belediye Çay Bahçesi
Saat:13.00 – 14.30

Kadın Dengbêjler Divanı
Katılıcımlar:Feleknaza Amedê/ Amed - Dengbêj Behiye/ Van
Yer:Belediye Çay Bahçesi
Saat:15.00 – 17.00

Konser
Koma Çar Stêrk
Deniz Han
Koma Rojka
Grup Berf
Koma Pel

Yer:Belediye Pasajı Önü
Saat:19.30 – 24.00

Hayat Televizyonu karatıldı !


HAYAT TELEVİZYONU KARARTILDI

Halkın televizyonu Hayat'ın yayını Türksat yetkilileri tarafından keyfi biçimde durduruldu. 'Hayatın Tüm Renkleri' sloganıyla 3 Aralık 2007 yılında yayın hayatına başlayan Hayat Televizyonu'nun ekranı, bugün (16 Temmuz) öğleden sonra karartıldı.

İngiltere merkezli Hayat Media şirketi tarafından Türksat uydusu üzerinden yayın yapan Hayat Televizyonu'nun frekansının iptal edilme gerekçesi, 'bölücü içerikli yayın' olarak açıklandı. Ancak, herhangi bir mahkeme kararına dayanmayan ve somut bir gerekçe içermeyen bu kararda, iddia edilen suça dair hiçbir bilgi ya da kanıt gösterilmiyor.

Yaşananlar AKP Hükümeti'nin yandaş medya yaratma, medyayı satın alma ve köşeye sıkıştırma gayretlerinin uzantısıdır. Türksat'ın aldığı kararın hiçbir hukuki geçerliliği yoktur, uluslar arası sözleşmelere aykırı, keyfi bir karardır.

Hayat Televizyonu, gerçekleri söylemekten asla vazgeçmediği, AKP Hükümeti'nin taktığı sahte demokrasi maskesini yırttığı için karartılmıştır. Kısılmak istenen halkın sesidir, karartılan halkın Hayat'ıdır…

Kurulduğu günden bu yana işçi haklarını savunan, emekçilerin eylemlerine en geniş biçimde yer veren, her alanda demokrasi ve özgürlükleri savunan Hayat Televizyonu, medyada tek ve gerçek muhalefet odağı olduğu için karartılmıştır.

Türksat şirketi yetkililerini ve AKP Hükümeti'ni bu hukukdışı kararı geri almaya çağırıyoruz. Hiçbir yasaklama, hiçbir karartma kararı, halkın sesini kısamayacaktır. Halkın ekranı karartılamaz.
Susmayacağız…

HAYAT TELEVİZYONU

Labels

vartohaber (12) varto (8) Eğitim (6) 6.koğ festivali varto (5) Varto Belediyesi (5) alevi (4) 12 eylül (3) Badan köyü (3) Ferhat Sidar BİNGÖL Kalp nakli (3) Haber (3) RADYO GIMGIM Futbol (3) dersim (3) istanbul vartolular gecesi (3) izmir varto der (3) varto vakfı varto haber (3) Barış (2) Kesk Disk Türk iş miting kriz (2) Kocaeli (2) Muş Valisi (2) Varto seçimler oy oranları DTP AKP CHP (2) Vartoder (2) asker (2) barış grubu (2) dersimin kayip kizlari (2) iki dil bir bavul özgür doğan (2) kardeşlik (2) kültür sanat (2) organ bağışı (2) radyo gımgım (2) referandum (2) trt6 trt şeş (2) türkiye 1.si (2) varto belediye başkanlık seçim (2) varto yüksek okulu (2) xamurpet gölü hamurpet turizme açılıyor (2) Üniversite (2) çaylar (2) - (1) 1 kasım kampanyası soyguna hayır sabite hayır (1) 7.VARTO koğ festivali (1) 7.koğ festivali (1) Alpaslan Üniversitesi (1) Anadolu (1) Anayasa Mahkemesi (1) Bingöl (1) Daimi (1) Demokratik acilim (1) Deniz (1) Dersim Katliamı (1) Dtp (1) Ekin TV (1) Ernesto che guevara (1) Eşrefoğlu (1) Fırat Güneş (1) Gazi Katliamı (1) Gola Kesqe (1) Gülşen Değer (1) Hadise eurovision Düm tek tek (1) Halepçe katliamı (1) Haydar selçuk (1) KOMA GIMGIM (1) Kayıp Şarkılar (1) Kemal soyer (1) Luwi (1) Maraş Katliamının 30.yılı (1) Mehmet Yıldız (1) Miting (1) N (1) Newroz (1) Nurhayat Sağlam (1) Polemik (1) Röpörtaj şahturna (1) Sakina Teyna (1) Siya Korta (1) Sofyan köyü varto (1) TEKEL direnisi (1) Tarih (1) Tural (1) Turk Telekom (1) Varto Belediyesi seçimleri (1) Varto Vakfı (1) Varto Üniversite (1) Vartosanat (1) Yılanlı köyü inali (1) arkeoloji (1) bana iyi bak general (1) barajlara hayır (1) bds (1) berfin (1) berlin varto der (1) beşiktaş (1) bjk (1) boykot (1) civarkan (1) darbe (1) demir çelik (1) deprem (1) dersimspor (1) devrimden sonra (1) din (1) dünya sampiyonu (1) ege (1) elektrik (1) evet (1) festival (1) futbol (1) gazete (1) general (1) gestemerde (1) hawtemal (1) hayri bingöl (1) hayır (1) hızır çeşmesi (1) ihsan yüce üzerine (1) izmir varto gecesi (1) kadim tan vartolu emekçi (1) kapatma davasi (1) kartaldere (1) kayak (1) keranlıx dayanışma gecesi (1) kora (1) kox festivali 2010 (1) kurtçe tv (1) lazonya (1) luvi (1) munzur (1) mus rekabet lisesi (1) mutlu haner (1) nazım uzunboylu (1) nilufer akbal trt 6 (1) omcalı (1) orhan yılmazkaya (1) raqasan varto dayanısma gecesi (1) raqasanlı öğrenciler (1) savaş (1) sel savaş (1) selma kociva (1) sevda (1) seçim- (1) sibel akdağ varto (1) silikozis kot isçileri (1) sivas anması 2 temmuz 2009 (1) sofya doğanca köyü (1) sonuçlar (1) sınav (1) sırrı sakık (1) taraf (1) tatan (1) teknedüzü (1) trafik kazası (1) tunceli (1) türkü (1) tıp (1) varto EML (1) varto depremi (1) varto kaymakamlığı (1) vartoda üniversite kuruluyor (1) vartolu (1) vartolular derneği varto-der (1) vartolular gecesi (1) vartositesi (1) vartoya üniversite (1) vicdani red (1) yar belli degil özgür demirhan (1) yazar (1) zazaca zazaki dil kampanyası (1) Önder Özdemir (1) çayçatı köyü gundemiran eğitim anaokulu usta öğretici başarı (1) çevre (1) öykü (1) özellestirme (1) Şervan Taş (1) Şirinler 50 yıldır komünizmi anlatıyor (1)