Bizim memleket edebiyatında isim yapmış (beylik deyimle "böyük") kadın yazarları bir düşününüz. Alışılageldik bir sosyal merdiveni aşındırmışlardır.
İşte Robert College (ya da eski adıyla Arnavutköy Amerikan Kız Koleji) bitirmiş , sonra Boğaziçi' nde devam etmiş ve Amerika'da master üstüne master yapmış İstanbul doğumlu Asitane kültürünün mütevazi " dolce vita " ları. Temelinde az gelişmiş ülkelere özgü bir vitrin kurnazlığının içinden çıkıp onlara tekme atabilmiş kişilerdir gerçi , o nedenle bunlar aslında daha hassas değerlerimizdir.
Ancak bir de çorak toprakların sesini o toprakların yakın nefesiyle veren kadın yazarlarımız da "epeyce" var DEMEYİ İSTERDİM !
Lakin bir elin parmaklarını geçemeyecek kadar az. İşte onlardan biri ve belki de en önemlilerinden birini bu defaki sohbetimde anlatmayı istedim.
Latife Tekin bu ülkenin orta Anadolu’sunun yoksul köylerinden birinde ; Kayseri' nin Karacefenk köyünde 1957 yılında doğmuş ve 10 yaşına kadar orada okumuştur ilk okulu. Sonra işçi olan babası ekonomik sıkınıt nedeniyle 1966' da ailece İstnabul'a göçmüşlerdir. Ve 10 yaşına kadar kaldığı Karacefenk ve komşu köy Alacahüvek sonraları henüz 24 yaşında genç bir kadından yazdığı ilk romanı Sevgili Arsız Ölümde anlatacaklarının temelini aldığı kültürdü.
Liseyi bitirdikten sonra kendini edebiyata daha da yoğunlaştıran genç kadının bir oğlu olur 1980'de. Ve darbe
senelerini İstanbul' un kıyısına yapışmış kenar mahallelerden birinde mahallelilerin "göngörmez" sanını taktıkları bir kadın olarak geçirmişti. Oysa bu güngörmez kadın günün ilk ışımasıyla kahvaltıyı hazırlayıp 3 yaşına gelen oğlunu giydirip yuvaya , eşini işe yolculadıktan sonra , evi de şöyle bir toparlayıp , perdeleri çekip daktilosunun başına geçip Sevgili Arsız Ölüm ve Berci Kristin Çöp Masalları adlı iki romanını yazdığında tarih Eylül 1983 idi. Adam yayınları editörü rahmetli sevgili Mehmet Fuat ilk romanı bir solukta okuyup Latife Tekin' şunu der : "Latife ikinci bir roman daha yaz getir. Şayet o da bunun gibi başarılı olursa artık işin tesadüf olmadığını anlarız"
İkinci romanı da bir solukta okuyan Mehmet Fuat' ın içi rahattı. Ve işte benim doğduğum tarihlerde ve benim annemle aynı yaştaki Latife Tekin ikinci defa doğmuştur tarihin belleklerine. Romancılığın bu genç ve kadın sesi kamu oyu tarafından ısrarla Marquize' ye benzetilmekle yargılanır. Oysa Güney Amerika romanlarını çok iyi irdelemiş genç kadın eğer Marquiez' i bilmeseydi genç bir kadın olarak yaşantısının bölük pörçük bu acı gerçeklerini gerçekliğe aykırı sayacaktı. Bu nedenle "Marquiez'den etkilenmem coşu düzeyinde oldu " diyordu Latife Tekin. (1)
........
Karabük Festivali ve Latife Tekin' e Yönelik Hükümet Güdümlü Saldırı
İşte Latife Tekin hakkında 1 aydır daha içerikli bir yazı yazmanın düşünce ve yarı eylem safhasında iken, üstelik beri yandan da Sivas Toplu kıyımının yıl dönümüne günler kala bugün okuduğum haber (29 Haziran Pazar) üzerine parça halinde bu metin yazılmış oldu zihnimde ve tek yaptığım biraz güncel yorumlar eklemek oldu. Esasında kitap tanıtımı yazısı yazacaktım.
Karabük'te ne oldu denilecektir doğal olarak.
Bu yıl üçüncüsü düzenlenen Karabük Festivali ne Latife Tekin' de çağrılmış. Kentleşme , Sanayi ve Edebiyat başlıklı sempozyumda konuşan Latife Tekin hükümetin enerji politikalarını şu tümcelerle eleştirmiş :
"Bizim kendi rüzgarımız, güneşimiz var kendi enerjimizi üretebiliriz, başkalarının nükleer santrallerine ve doğanın kirletilmesine izin verilmemelidir. AKP' nin aşağılık enerji poltikalarını da kınıyorum" (2)
Bunun üzerine belediye başkanı Hüseyin Erer ve adamları ayağa kalkıyorlar ve başkan sözlü müdahalede bulnuyor. Yetmiyor mikrofonu kısıp (3) kendisi mikrofonla konuşup şu sözleri söylüyor yazara :
"benim paramla yaptığım şenlik için buradasınız , eleştiremezsiniz , böyle devam ederseniz başınıza iş alırsınız"
"Ben buraya kendi paramla geldim" diyen Latife Tekin sonra Radikal' e verdiği demeçte "Sesimin kesilmesi
boğazımın sıkılması anlamına geliyor. Ben bu ülkenin yoksullarının yazarıyım, halkın içinden büyümüş bir yazarım , onların vicdanıyım ve inandığım şeyleri söylüyorum burada... O anda birden Madımak olayı aklıma geldi. Uçacaktım üstüne, neyse ki meleklerim tuttu." diye konuşuyor.
.......
Söyledikleri gerçekten doğrudur. Diger yandan da 17 yaşına kadar köyde (Tunceli'de) saban sürdüğünü, koyun otardığını söyleyen ve sonra da kentte üniversiteyi bitirip iş güç kariyer yaptıktan sonra "Ben üniversite mezunuyum lise mezunu , ortaokul mezunu biriyle Kemalizmi tartışmam" diyen
sonradan görme et yığını barındıran geri bir toplumun bağrından böyle eli yüreğinde yazarlar da çıkabiliyor. Ve hayatında Cinali'yi , Tonton Aliyi bile okumamış yazarını tanımayan bir toplumun belediye başkanı aşağı yukarı hiç bilmediği bir kadın yazarı evine misafir ediyorsa bırakınız dinini imanını kolektif ahlakın gereği olarak ta olsa "kapatıp mikrofonu dadi şimdi sıkıysa konuş bakalım " dememeliydi. Ama der...DERLER...
DEDİRTİRLER!...
Aysel Gürel nasıl ki yazmamıştı o şarkısında " bir ileri , iki geri , birilerinin elinde ipleri..."
Sonraki Latife Tekin ile ilgili yazım da kitap tanıtımı olacak. Sevgiyle...
Haner ' Yalova 1 Temmuz 2008
(1) Bu demeci için bakınız :Gelişim Kadınca dergisi Aralık 1983 , yine ilk hakkında yazılan haber için bkz. Gelişim Nokta dergisi 26 Aralık 1984)
(2) Radikal 29 Haziran 2008 , s. 6
(3) Radikal 29 Haziran 2008 , s.1