Vartonun Nabzı,Varto haber portalı www.vartositesi.com adres, üzerinden sizlere ulaşmaya devam ediyor.Bu sayfa 2008-2011 dönemindeki arşivimize aittir
GUNDIZ’IN KÜLLERİ |
Kalî Alp Kocadağ tarafından yazıldı. |
Cumartesi, 27 Mart 2010 17:27 |
Bir de Gündüz, Mehmet Ali,Yıldız olarak bilindi elli yıllık yaşamında. Perşembe akşamıydı... kendi iç dünyasında yaşıyordu artık. Bir ara doğrulmaya çalıştı yatakta... sonra sağ kolunu kaldırdı havaya ve el salladı. Hayal dünyasında birine sesleniyor herhalde diye düşündüm önce. Yüzünü Gestemerd’e dönmüş, bütün sevdiklerine, yakınlarına ‘hoşçakalın’ mı diyordu yoksa? Galiba öyleydi. Galiba ‘hatır’ istiyordu herkesten. Yaşama tutunmayı elden hiç, ama hiç bırakmadı. Herhalde o nedenle uzun ve yavaş bir ölüm oldu onunki. Hazırlamıştı kendisini o son anına. Öldükten sonra kendisi için ve kendi adına yapılmasını istediklerini iyice düşünmüş ve birkaç kişiye ifade etmişti açıkça. Ameliyatından iki gün önceydi; Cambridge Addenbrooks Hastahanesi’nin altıncı katındaki yatağında yatıyordu.’Beni yakın’, dedi sağ elinin işaret parmağını hafifçe bana doğru uzatarak. İki saniyelik bir sessizlikten sonra devam etti, ‘Küllerimi de köyün dağlarına atın. Hazırbaba’nın diğer yanında bir yer var, Doğan biliyor, oraya da bir taşın üstüne Gündüz yazın yeter.’ Ciddiydi, bana bunları söylerken. Kardeşlerine ve bazı yakınlarına da sıkı sıkı tembihlemişti bunu. İsteği yerine getirilmeyebilir diye endişe duyuyordu. Yapılmasını istediği şey yadırganmıyacak, kolay kabullenilecek türden birşey olmadığı için günlerdir bir tartışma sürüp gidiyor akrabaları arasında. Ne yapmalı şimdi? Bir yanda Gundız’ın isteği diğer yanda da böylesi bir cenaze kaldırma yolunun geleneklerimize aykırı olduğunu düşünenlerin itirazları. Bu yöntemin geleneklerimize aykırı olduğunu söyleyenlerin itirazlarını ve gerekçelerini anlamamak zor değil: Kendi yaşamlarında şahit oldukları tek bir cenaze kaldırma yöntemi var. Artık hayatta olmayan bütün sevdiklerinin ve yakınlarının cenazeleri hep aynı şekilde kaldırıldı. Köyün hemen yanıbaşındaki mezarlık bunun şahididir. Oraya gidip mezar taşlarına dokunduklarında sevgileri, özlemleri, anıları ve acıları canlanır tekrardan. Sevdikleri artık canlı değildir ama kaybolup gitmemişlerdir de. Ölenin kaybolup gitmesi kabul edilebilir değildir. Diğer yanda ise tek tek insanlar var; Mehemed, Gule, Zerde, Ali... Bu tek tek insanların istekleri ne olacak? Gundız’in isteği ne olacak? Vücut onun vücudu değil mi? Vücudu ile ilgili kararları yaşarken o vermiyor muydu? Vücüdunun yakılmasını,küllerinin de o çok sevdiği Gestemerd dağlarına serpilmesini istedi bizlerden. Mezarlığın bir yerine hapsolup kalmak yerine dağlarda tepelerde yaşasın istedi ondan geriye kalanlar kül zerreleri olarak. Belki de bir meşede, bir kengerde, bir çalıda devam etmek istiyor yaşamaya bir an evvel. Bizlerden istediği şey bizlerin sağlığını veya ekonomik varlığını tehdit edebilecek birşey değil ki! ‘Şar, yani diğer köylüler,diğer aşiretler ne der bize’ deniliyor. Yani, ‘eleştirirler bizi, ayıplarlar bizi,kötü şeyler söylerler bizlerle ilgili’ deniliyor. Öyle diyen çok kişi olacak elbette. Şöyle bir cevap verilemez mi onlara: İnsana olan saygımız gereği olarak kabul ettik bunu. Tek tek insanların isteklerini,düşüncelerini kabul etmeden insana saygının gereği nasıl yerine getirilebilir? Herşey sürekli değişmiyor mu? Geleneklerimiz değişmiyor mu, hatta terkedilmiyor mu? Başlık parası bir gelenek değil miydi? Artık bahsini eden kaldı mı? Çok ta gerilere gitmeden Bundan 50 sene önceki Gestemerd’i düşünelim biraz.Hemen hemen herkes aynı hayat tarzını sürdürmüyor muydu? Yazları ve kışları yapılanlar hep aynı değilmiydi? Sonra köyden ayrılmalar başladı... İstanbul, İzmir,Berlin ...Sonra yaşam biçimleri değişmeye başladı, çeşitlendi... Farklı düşünüş biçimleri ortaya çıktı. Kim artık on sene önce yaşadığı gibi yaşıyor ve düşünüyor ki? Gundız’ın kendisi ile ilgili isteğine karşı çıkanlar... Ölenin yakılmasını kabul etmek sizler için çok zor tabi ki. Geleneklerimize aykırıdır, el-alem ne der sonra gibi gerekçeleri bir kenara bırakmanın zamanı geldi artık. Toplum eski toplum değil, insanlar eski insanlar değil. Eskiden önemli olan aileydi,aşiretti,toplumdu. Önemli değerler ve varlıklar sıralamasında Guleler, Hasanlar, Hanımlar, Haydarlar çok gerilerde olurdu. Artık öyle olmamalı. Cuma akşamı saat 8’e gelirken Gundız’ın nefes alışları iyice seyrekleşmeye başladı. Ali, Turan, Kemal,Hıdır ve ben etrafındaydık. Yaşama tutumaya devam etmeye çalışıyordu ama çok zorlanıyor gibiydi. Duyacağını umud ettiğim bir ses tonuyla ‘Tamam...Gundız... bırak artık...serbest bırak kendini... Hazırbaba tepesine çıktığımız günü düşün... o dağları düşün... şimdi oradan aşağılara bak... bak aşağıda Gestemerd... göl.. çayırlar...’dedim. Duydu mu dediklerimi bilemem ama yavaşça bıraktı kendini... Yarım saat kadar sonra dudaklarında bir gülümseme belirmiş gibi geldi bana. Gundız, cenazesinin bizim bildiğimiz ve istediğimiz gibi değil kendi istediği gibi kaldırılmasını istiyor. Gundız küllerinin dağların tozu ve toprağına karışmasını istiyor. Bizim görevimiz onun bu isteğini yerine getirmek. Kalî Alp Kocadağ 27.Mart 2010, Londra |