Pages - Menu

18 Mart 2010 Perşembe

Dersim'in kayıp kızları yüreğimizin daglarında yaşıyor !


İki Tutam Saç
"Dersim'in Kayıp Kızları" Yüreğimizin dağlarında yaşıyor !
"Bir gün trenle Dersim’e medeniyet götürmek için yola çıktılar. O kara vagonlar, dönerken yanlarında birçok insanı da alarak götürdüler. Bunların içerisinde bugüne kadar suskunluklarını koruyan Dersim’in kızları da vardı"
Belgesel bu cümlelerle başlıyor, ekrana yansıyan görüntüler ise tüylerinizin kaç defa daha diken diken olacağının sanki habercisiymiş gibi peş peşe sıralanıyor !...
Trenler, o kara trenler hep ayrılık , hep sıla, hep hasret, hep gurbeti çağrıştırır bizlere ya, ama bir de dönüp bakınca son yüz yıl içerisinde Nazi Almanyasın'da Yahudileri, Türkiye'de ise Dersim'in katledilmemişlerini uzaklara sürmek için kullanılan bir yanıyla da "ölüm vagonları" tanımlamasını galiba ve ne yazıkki hiç suçları olmayan nesneler olarak hakediyorlar...
Dersim'in kayıp kızları belgeselinin galası Cemal Reşit Rey Konser salonunda yapıldı.
Öyle bir gala'ydı ki bu Dersim'in kaybolmuş kızları toplanmış gelmişler de o salonu hınca hınç doldurmuşlar sanabilirdiniz.Öyle bir başlangıçtı ki bu belgeselin sahnelenmesi, o kayıp kızlar şimdi ninelerimiz yaşlarında olan o çeneqlerimiz (*) torunlarıyla kucaklaşmaya gelmişlerdi adeta.Söylenecek fazla bir söz yok bu film için; çünkü anlatılan içimizde "kaybolup gidenlerin" hayatıydı !

Onlar ki çocukluklarını yaşayamadan ya yetim kalmış ya da dört bir yanları kan deryasına dönmüşken bir şekilde ölümden "kurtulmuş" ama belki daha büyük bir şekilde "öldürülmüş"lerdi.
Hiç tanımadıkları adamların, ailelerin yanlarına türlü şekillerde tarif edilebilecek kadar dramatik biçimde verilmiş ve aslında o günden sonra yaşayan ölülere dönüştürülmüşlerdi.
Nezahat Gündoğan ve bu işe emek vermiş sayısız onlarca insan Dersim'in kayıp kızlarının izini sürmüş, hepsinin değil bir kaçının belki izi bulunmuş.Öyle hazindi ki ekrana yansıyanlar, biliyoruz ki sonsuz acılar saklı, ulaşılacak ve asla ulaşılamayacak olan o kızlarımızın öykülerinde.O Öyküler ki o gece buna tanık olan binlerce kişiyi bir kaç kez sessiz çığlıklar içinde gözyaşlarına boğan...
Herkes göz yaşını bir diğerinden saklıyordu bu kez, oysa ağlamak hiç böyle insani olmamıştı !
Bu Belgeseldeki iki tutam saçtan kim bilir kaç evde vardır, düşünün ki kutsallığına inanılan bir Teberıq(*) gibi evin en dokunulmaz yerinde saklanan bu saç tutamları bir umut niyetine saklanıyor hala ve annelerin koptuğu çocuklarının kokularına hasretini gideriyor...gün gelip de o anneler toprağa yürüyünce o saçlar vasiyetler ve nasihatlerle karışık evin yaşayanlarına devroluyor miras gibi, sonra bayrak devrolur gibi bu umut yaşatılmaya çalışılıyor.
Hangi cümleyi kursak bir ayrıntıyı unuturuz zamanın lokomotifinde sürüklenirken yaşamlarımız.Hepimiz başka sürgünlüklerdeyiz, onlar, o kayıp kızlar ise gözyaşlarımızda gizli sanki...
Müziklerini Mikail Aslan ve Şevval Sam'ın yaptığı belgeselin ilk gösterimini sözde 1500 kişi izleyecekti, ancak o gün salona akan ve yarısı ayakta ya da merdiven boşluklarında oturan insanlar bunun en az iki katıydı.Demekki iki tutam saçlarla örgülenmiş binlerce güzel insan var hala bu dünyada ve onlar bir daha yaşanmasın diyor bu kahrolası  katliamlar, kaybedilmesin kızlar..
Çeneqlerimiz (*):Kızlarımız 
Teberıq(*)-:Kutsal

Veli BEYAZGÜL
http://www.vartositesi.com/
VARTONUN ÇIĞLIĞI